Çocuklar, toplum yapısında özel bir koruma ve denetlenmeyi gerektiren gruplardan birisidir. Çocukların gelişme süreçlerinin takibi, denetlenmesi ve yasal olarak haklarının korunması, bilinçli toplum yapısının bir göstergesidir. Ancak günümüzde, çocuk ölüm oranında yaşanan artışlar, toplumda derin acı ve izlenim bırakmaktadır. Bu nedenle ‘suça itilen çocuk’ odaklı hukuki çalışmaların artırılması, yeni düzenlemelere ilişkin beklentiyi artırmıştır. Türk Ceza Kanunu kapsamında uygulanan yaptırımların artırılması beklenmekte ve ‘suça itilen çocuk’ sorunların önüne geçilmesi hedeflenmektedir.
Çocuk Koruma Kanunu’nda ‘Suça Sürüklenen Çocuk’ Kavramı
Toplumun sağlıklı şekilde ilerlemesi açısından ‘çocukların korunması’ konusu, yasal olarak belirli düzenlemelerle yönetilmektedir. 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun genel amacı ve kapsamı bu düzenlemeleri sağlamak doğrultusunda şöyle açıklanmıştır (m. 1-2): “Bu Kanunun amacı, korunma ihtiyacı olan veya suça sürüklenen çocukların korunmasına, haklarının ve esenliklerinin güvence altına alınmasına ilişkin usûl ve esasları düzenlemektir. Korunma ihtiyacı olan çocuklar hakkında alınacak tedbirler ile suça sürüklenen çocuklar hakkında uygulanacak güvenlik tedbirlerinin usûl ve esaslarına, çocuk mahkemelerinin kuruluş, görev ve yetkilerine ilişkin hükümleri kapsar.” Kanun’un m. 3/a-1 bendinde ‘suça sürüklenen çocuk’ kavramı, “Kanunlarda suç olarak tanımlanan bir fiili işlediği iddiası ile hakkında soruşturma veya kovuşturma yapılan ya da işlediği fiilden dolayı hakkında güvenlik tedbirine karar verilen çocuğu” ifade eder. Madde içeriği, yalnızca suçun meydana gelmesi konusuyla sınırlı değildir. Suçun meydana gelmesini önleyecek “güvenlik tedbiri”nin alınması, çocukların korunmasını amaçlayan bir kanun kapsamını ifade etmektedir.
Türk Ceza Kanunu m. 31/1, “Suça Sürüklenen Çocuklar” ve Çocuk Koruma Kanunu
Suça sürüklenen çocuk kapsamında yapılan yasal düzenlemeler ve cezai yaptırımlar konusu, Türk Ceza Kanunu’nda incelenmektedir. Kanunda, çocukların yaş grupları ve suç arasında bir ilişki kurularak belirli cezai yaptırımların uygulandığı bilinmektedir. Bu doğrultuda 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 31. maddesinde “yaş küçüklüğü” konusu yer almaktadır. Bu yasaya göre normalde, “Fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmamış olan çocukların ceza sorumluluğu yoktur.” ibaresi düzenlenmiştir. Bu yönde atılabilecek önemli adımların, cezai yaptırımdan ziyade çocuğun korunması konusuna yönelik olabileceği belirtilebilir. 12 yaşın altındaki bir çocuğun suça yönelmesinin denetlenmesi, gözetlenmesi ve değerlendirilmesi, bu suçun meydana gelmesindeki temel faktörün belirlenmesi, gerekli görülmesi halinde de çocuğun korunması konusu önemlidir.
Söz konusu düzenlemeler hakkında, Çocuk Koruma Kanunu’nun “koruyucu ve destekleyici tedbirler” başlıklı m. 5/3’ü incelenebilir. Çocuğun tehlike altında bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi ve gerekli olması halinde destekleyici tedbirlerin öne sürülmesi ifade edilmiştir. Özellikle de “akıl hastalığı” başlıklı m. 12’de incelendiği üzere, çocuklara özgü güvenlik tedbirinin alınması, 12 yaş altı suça yönelimlerin ortadan kaldırılmasında stratejik bir adım olabilecektir. Diğer yandan aynı Kanun’un 37. maddesinde, korunma ihtiyacı olan çocuklar ve 12 yaşın altında suça sürüklenen çocuklar için denetim konusu açıklanmıştır. Bu süreç, çocuğun gelişiminde önemli konulardan biridir ve çocuğun ailesi ile olan etkileşimi de dikkate alınmalıdır. Dolayısıyla çocuğun aileye teslim edilip edilmeyeceğinin net olarak tespit edilmesi, yönetilmesi ve denetlenmesi, suç faktörünün ortadan kaldırılması açısından oldukça önemlidir. Bu durum aynı zamanda ilerleyen dönemlerde yaşanabilecek toplumsal sorunların da önüne geçilmesinde etkili bir araçtır.
Türk Ceza Kanunu m. 31/2 ve “Suça Sürüklenen Çocuklar” Yorumu
Mevcut düzenlemede Türk Ceza Kanunu m. 31/2’de, “Fiili işlediği sırada onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde onsekiz yıldan yirmidört yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde oniki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların üçte biri indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası oniki yıldan fazla olamaz.” ifadesi yer almaktadır. Burada cezai yaptırımların artırılması, suçun caydırıcı olması için önemli kabul edilebilir. Özellikle hakimin takdir yetkisi ve cezai indirim konusu, düzenlemelerin yapılması gereken hükümler olarak görülebilir. Hakim takdiri konusu, cezaların indirilmesi kapsamında önemli bir faktördür. Ancak burada suçun kasıtlı işlenme biçimi, çocuğun akıl sağlığı, suça yönelim odaklı önceki davranışları gibi faktörler de hakim takdirine bağlı ceza indirimi için sınırlandırmaların getirilebileceği konular olabilir.
Türk Ceza Kanunu m. 233 ve “Suça Sürüklenen Çocuklar” İlişkisi
Suça sürüklenen çocuk kapsamında en önemli konulardan biri, aile faktörüdür. Türk Ceza Kanunu m. 233’te “aile hukukundan kaynaklanan yükümlülüğün ihlali” kapsamında mevcut düzenleme, “(1) Aile hukukundan doğan bakım, eğitim veya destek olma yükümlülüğünü yerine getirmeyen kişi, şikayet üzerine, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (3) Velayet hakları kaldırılmış olsa da, itiyadi sarhoşluk, uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin kullanılması ya da onur kırıcı tavır ve hareketlerin sonucu maddi ve manevi özen noksanlığı nedeniyle çocuklarının ahlak, güvenlik ve sağlığını ağır şekilde tehlikeye sokan ana veya baba, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” şeklinde yapılmıştır.
Aile konusu, ‘suça itilen çocuk’ sorununu çözümlemede önemli faktörlerden biri olabilir. Bu husus, çocuğun suça yöneliminde etkili faktörlerin tespit edilebilmesi ve yönetilebilmesi için de önemlidir. Aileden ya da çevreden kaynaklanan sorunların önlenmesi, bu amaçla söz konusu çalışmaların daha kapsamlı yapılmasını ve cezai yaptırımların da gerektiği takdirde artırılmasını önemli kılmaktadır. Özellikle de cezanın üst sınırı “suça sürüklenen çocuk” durumunu önlemede yetersizdir ve yeni düzenlemeyle birlikte bu konuda ciddi atılımların yapılması elzem kabul edilebilir. Bu durum, toplumda çocuğa yeterli imkânların sunulması, aynı aile içinde çocuklar arası ayrımcılığı önleme gibi konularda da destekleyici olmalıdır. Özellikle de aile konusuna temas edilmesinin nedeni, ebeveynlerin davranışlarının doğrudan ya da dolaylı olarak çocuk üzerinde etkili olmasıdır. Son zamanlarda evliliklerin sorunlu bir boyuta ulaşması, aile içi şiddet, boşanma oranlarında yaşanan artış, kadına şiddet olaylarının artması gibi konular, ‘suça itilen çocuk’ problemlerini artırabilecek faktörlerdir. Dolayısıyla ‘suça itilen çocuk’ sorunu, ister aileden isterse de çevreden kaynaklı olsun, bunların tespit edilebileceği nitelikte çalışmaların yapılması önemli görülmektedir.